24 TV’nin Sahibi Kim? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir İnceleme
İstanbul’da yaşayan, gündelik hayatta pek çok insanla karşılaşan biri olarak, sokakta, toplu taşımada ve işyerinde gözlemlediğim pek çok şey bazen bana şunu düşündürüyor: Medyanın gücü ne kadar büyük ve bu gücün arkasındaki sahipler toplumsal yapımızı nasıl etkiliyor? 24 TV’nin sahibi kim? Sorusu, bu gücün sahipliğini ve nasıl bir etki yarattığını anlamamıza yardımcı olabilir. Medya, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet konusunda derin etkiler bırakırken, aslında her gün karşılaştığımız birçok sahne de bu etkilerin nasıl şekillendiğini gösteriyor.
Medya ve Toplumsal Cinsiyet: Hangi İdeallerin Peşinden Gidiyoruz?
24 TV’nin sahibi kim sorusu, aslında sadece bir medya organının sahipliğini sorgulamakla kalmıyor; aynı zamanda bu medya organının toplum üzerindeki etkilerini ve toplumsal cinsiyet rollerini nasıl şekillendirdiğini de sorgulamamıza yol açıyor. Sokakta gördüğüm sahnelere bakınca, medyanın insanlar üzerindeki etkisini çok net bir şekilde görebiliyorum. Özellikle televizyon kanallarının sahip olduğu ideolojik bakış açısı, yayınladıkları içerikler aracılığıyla toplumsal cinsiyet algısını yönlendiriyor.
Örneğin, 24 TV gibi haber kanallarının haber akışlarını incelediğimizde, çoğu zaman kadınların temsili eksik ya da yanlış bir biçimde sunuluyor. Kadınlar genellikle yalnızca ev işlerinden, çocuk bakımından ve aile hayatından sorumlu varlıklar olarak resmediliyor. Bu, toplumsal cinsiyet normlarını pekiştiren ve kadınların daha geniş alanlarda kendilerini ifade etmelerini engelleyen bir durum yaratıyor. Sokakta, metrobüs durağında ya da ofiste rastladığım kadınların çoğu, medyada kendilerini daha fazla görmek ve seslerini duyurmak istediklerini söylüyorlar. Medyanın toplumsal cinsiyet eşitliği üzerindeki etkisi tartışılmaz bir gerçekken, 24 TV’nin sahipliğini araştırırken, bu kanalın toplumsal cinsiyet konusundaki duruşu da önemli bir nokta haline geliyor.
Çeşitlilik ve Temsil: Hangi Sesler Var, Hangi Sesler Yok?
Bir diğer konu da, medyanın çeşitliliği ne şekilde yansıttığı. 24 TV’nin sahibi kim? Bu soruyu sormak, aslında sadece bir şirketin yapısal analizi değil, toplumun hangi kesimlerinin seslerinin duyulduğunu ve hangi grupların dışlandığını anlamak için de önemli. Çeşitli etnik grupların, farklı toplumsal sınıfların, farklı yaşam tarzlarının temsilinin ne kadar geniş bir yelpazede olduğunu görmek, toplumsal barışın ve adaletin sağlanabilmesi için çok önemli.
İstanbul gibi kozmopolit bir şehirde, bir yandan farklı etnik kökenlerden insanlar, bir yandan da farklı yaşam biçimlerinden gelen bireyler birbirleriyle iç içe yaşıyor. Ama medyada gördüğümüz, duyduğumuz temsiller ne kadar geniş bir yelpazeye sahip? Gerçekten, medyanın sahip olduğu ideolojik bakış açıları, her gruptan insanı kucaklayacak kadar adil ve çeşitli mi? Örneğin, 24 TV gibi büyük medya organlarının sahipliği, çoğu zaman bir elit kesimin elinde olabilir. Bu, hem ekonomik hem de sosyal anlamda belirli bir grubun medya üzerindeki hakimiyetini pekiştirebilir. Toplumsal çeşitlilik, medya organlarının sahipliğinden, içerik üretiminden ve sunum biçimlerinden ne kadar bağımsız olabiliyor? Birçok farklı insan grubu, kendini bu tür kanallarda ne kadar temsil edebiliyor?
Benim gözlemlerime göre, metrobüs durağındaki gençler, işyerindeki arkadaşlarım ve sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlar, daha geniş bir çeşitliliğin sesini duymak istediklerini gösteriyor. Ancak medyada, özellikle de haber kanallarında bu çeşitliliği görmek her zaman kolay olmuyor. 24 TV’nin sahipliğiyle ilgili bu denklemi kurarken, medyanın çeşitliliği nasıl sunduğunu da sorgulamak gerekiyor. Her ne kadar bu kanal popüler bir haber kaynağı olsa da, toplumsal çeşitliliğin ne kadar içselleştirildiğini ve temsilin ne derece adil olduğunu tartışmak önemli.
Sosyal Adalet: Güç Kimin Elinde?
Medya organlarının sahipliği, aslında sosyal adaletle de doğrudan ilişkili. İstanbul gibi büyük bir şehirde, her birey eşit fırsatlarla bir yaşam kuramıyor. Eğitim, sağlık ve diğer temel haklar konusunda pek çok haksızlık var. Bu haksızlıklar, aynı zamanda medyada da kendini gösteriyor. 24 TV’nin sahibi kim? Bu kanalın sahipliği, toplumsal adalet anlayışına ne kadar katkı sağlıyor? Bir medya kanalının sahipliği, sadece kar amacı gütmekle kalmamalı, aynı zamanda toplumun daha adil bir şekilde temsil edilmesine de olanak tanımalıdır.
Sosyal adaletin sağlanabilmesi için, özellikle ekonomik olarak daha düşük gelir gruplarının, farklı etnik kökenlerin ve sosyal sınıfların temsil edilmesi gerekir. 24 TV ve benzeri büyük medya organlarının sahipliği, bu seslerin duyulmasında bir engel olabilir. Çünkü medya, bir anlamda kamuoyunun şekillendiği ve fikirlerin oluşturulduğu önemli bir mecra. Eğer medya sahibi, belirli bir gruptan ya da ideolojiden yanaysa, toplumun büyük bir kesimi sesini duyuramayabilir.
Ben sokakta gördüğüm her insanın, farklı düşüncelerin ve seslerin duyulmasının ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum. İş yerinde, farklı yaşlardan ve kökenlerden gelen arkadaşlarımın seslerinin çoğu zaman duyulmadığını görmek, bir tür adaletsizliğe yol açıyor. Medyanın, toplumsal adaletin sağlanmasında nasıl bir rol oynayabileceğini düşündüğümüzde, 24 TV’nin sahipliği bu noktada önemli bir etkiye sahip olabilir.
Sonuç: Medyanın Sahipliği ve Toplum Üzerindeki Etkileri
24 TV’nin sahibi kim sorusu, sadece bir medya kanalının mülkiyetini değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adaletin ne kadar adil temsil edildiğini de sorgulamamıza neden oluyor. Medyanın sahipliği, toplumu şekillendiren, yönlendiren ve bazen de susturan bir güç haline gelebilir. Bu yüzden, medyanın sahipliğini sorgularken, yalnızca bir kanalın veya bir kişinin elinde olan gücü değil, bu gücün toplumsal yapımıza nasıl etki ettiğini de düşünmeliyiz. Sosyal adaletin sağlanması, her bireyin eşit fırsatlara sahip olması için, medyanın daha geniş, daha çeşitli ve daha adil bir temsil anlayışına sahip olması gerekiyor.